20 Şubat 2013 Çarşamba

GENCECİK BEDENLER


Bu seferki yazım her zamankinden çok farklı. Aşağıdaki üzücü hikayede sadece isimleri değiştirdim.Ne yazık ki yaşadıklarımız gerçek. Bundan çok daha acı, çok daha iç parçalayıcı hikayeler her gün yaşanmakta ve yaşanmaya da devam edecek. Amacım bu kadar burnumuzun dibinde olan biten şeylere seyrici kalmamamız  ve nasılsa bana olmaz mantğından bir adım da olsa uzaklaşmamız gerektiğini kendim dahi herkese tekrar hatırlatmak. 
 
O da (Cenk diyelim – ki bugüne kadar hiç Cenk adında bir öğrencim olmadı) sınıftaki 22 heyecanlı öğrenciden biriydi. Nasıl olmasındı ki?

O gün okulun ilk günüydü. Üniversite hayatının ilk günü. Hazırlık sınıfı da olsa artık lise öğrencisi değildi. Üniversiteli olmak demek özgür olmak demekti.O da diğerleri gibi bir yandan korkuyor bir yandan da merak ediyordu bu yeni hayatı. İlk günkü tanışma sohbetimiz sırasında Cenk ile ilgili ilk izlenimim oldukça saygılı ve biraz da sessiz, çekingen biri olduğuydu.Bir de eklemeden geçemeyeceğim bir şey var ki o da sınıfın yarısı gibi o da sigara içiyordu. Evet, ilk gün sorduğum sorulardan biri de öğrencilerimin sigara içip içmedikleriydi. Onların durumlarını öğrendikten sonra da bu konudaki hassasiyetimi belirtiyor ve asla sigara içmek için benden izin almaya gelmemelerini söylüyordum.

 O seneki sınıfım çok özeldi.Onlarla kurduğum iyi ilişkiler sayesinde öğrencilerim benimle bir çok şeylerini paylaşır olmuşlardı. Cenk’de sık sık kız arkadaşıyla (Eda diyelim) yaşadığı kıskançlık problemlerini anlatıyor ve yok yere çıkan bu kavgalardan dolayı çok üzüldüğünden, bu huyunu hiç sevmemesine rağmen kendine engel olamadığından dert yanıyordu.

Zamanla Cenk’in dersleren koptuğunu, nadiren de olsa derslere geldiğinde ders süresince uyukladığını, donuk bakışlarını ve dalgın hallerini fark etmemek mümkün değildi. O sakin çocuk şimdi etrafına karşı agresifleşmiş ve insanlardan kaçar olmuştu. Neler olduğunu bir kaç kez sorduğumda ise sadece yere bakmakla yetinmişti.

Bir gün ders arasında iki yan sınıfta okuyan kız arkadaşı Eda’yı yakaldım ve olan biteni öğrendim. Cenk esrar kullanıyordu. Yaklaşık 5 ay önce arkadaşlarının ısrarı üzerine başlamıştı.  ‘Ottur, günahı yoktur.’ ya da ‘İstediğim zaman bırakabilirim.’ gibi her yeni başlayanın kendini kandırmak için söylediği bu yalanlara kendisi de inanmış ve durum her geçen gün daha kötü bir hal almıştı.Zaman içerisinde tüm arkadaş çevresi değişmiş, ders notları düşüşe geçmişti. Pek tabi Eda ile yaşadığı sorunlar da sebepsiz değildi. Giderek ona olan ilgisi azalmış ama bir yandan da esrarın yan etkilerinden biri olan paranoid düşünceler ortaya çıkmıştı. Haklı haksız sürekli bağırıp çağırıyor ve her şeyden şüphe duyuyordu. Eda defalarca Cenkle konuşmaya çalışmış fakat hiç bir sonuç alamamıştı ve korktuğu için de kimseye bu durumu anlatamıyordu. O gün onunla karşılaşmasaydım benim de olan bitenden haberim olmayacaktı.

Peki ya şimdi ne olacaktı? Ben ne yapacaktım? Ya da ne yapabilirdim ki? O dönem psikoloji masterım devam etmesine rağmen uyuşturucu ile ilgili henüz bir eğitim almamıştım ve tam olarak ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Sonunda öğretmenlik tecrübemi  kullanarak onunla konuşmaya karar verdim.

Cenk’i yargılamadan, azarlamadan, öğüt verme çabasına girmeden sadece dinledim. Sözünü hiç kesmeden, gözlerimi hiç kaçırmadan sadece onu dinledim.


Dinledikçe şaşırdım.
Dinledikçe üzüldüm.
Dinledikçe kızdım.

Dinledikçe korktum.

Kısacası 20 yaşındaki o gün Cenk’i dinlerken insana dair bir çok duyguyu yaşadım.

Cenk neredeyse 20 senedir esrar için bir baba ile bunu evliliklerinin ilk gününden beri görmezden gelmeyi tercih etmiş bir annenin ilk çocuğuydu. Baba neredeyse hiç evde değil, gündüz işte gece kahvede. Evde olduğunda ise hiç konuşmuyor. Ailede iletişim nerdeyse hiç kalmamış. Tek iletişim yolu haftada bir mutlaka patlaka veren ve küfürlerin havada uçuştuğu kavgalar.

Tüm umutlar Cenk’e bağlanmış ama onunla yakından ilgilenen yok. Erkek adam ona karışılmaz, soru sorulmaz, nasılsa başının çaresine bakar gibi düşüncelerle kendine haline bırakılmış. Kiminle görüşür, ne yapar, ne yer, ne içer, nereye gider hiç sorulmamış.

Bir de Cenk’in kız kardeşi var, Dilek diyelim ona da. O 16 yaşında bir genç kız fakat  evdeki bu gerginlikten o da fazlasıyla nasbini almış saçlarını kopartıyor. Evet, yanlış okumadınız. Dilek ensesinden başlayarak neredeyse kafasının yarısına gelecek kadar saçlarını kopartıyor ve bunun için evde alınan tek önlem ise ona bir postiş almak oluyor. ‘Kızımız neden saçlarını yoluyor?’ ya da ‘Anne-baba olarak ne yapabiliriz?’diye hiç düşünülmemiş.  Postiş alınmış ve konu kapanmış. Aynı esrar gibi o da görmezlikten gelinmiş.

Beni en çok üzen hatta sarsan bu ilgisizlik, bu umursamazlık oldu. Bu mudur anne-babalık? Bu mudur  evlat sevgisi? Bu mudur aile olmak? Sadece doğurmak ve maddi ihtiyaçları karşılamak mıdır ebeveynlik? Nerede ilgi, alaka, şefkat, sevgi, aile birliği, ailevi değerler.... ? O gün bunları dinlerken daha cevabını bulamadığım belki de asla bulamayacağım bir sürü soru sordum kendime.

 Cenk’e “Ne yapmayı düşünüyorsun bu konuyla ilgili?” diye sorduğumda ise ne yazık   ki “Hocam ,bilmiyorum ” cevabını aldım. Akılına hiç esrarı bırakmak gelmiyordu. Sadece sevgisizlik ve ilgizilik içinde yoğrulup gidiyordu. Peki ben ne yapmalıydım? Nasıl yardımcı olacaktım bu gencecik çocuğa?

Ailesiyle görüşsem pek bir şeyin değişmeyeceği ortadaydı. Okul yönetimiyle paylaşsam Cenk’in eğitim hayatı tehlikeye girebilirdi. Ben de şöyle bir karar aldım ve  o günden sonra ders dışında Cenk’in öğretmeni değil arkadaşı oldum. 13 yıllık öğretmenlik hayatımda telefon numaramı verdiğim nadir öğrencilerden biri oldu Cenk. Her daraldığında, eli her esrara uzandığında beni arayacaktı Cenk. Okulda da sıkıldığında çekinmeden yanıma gelmesini sağladım. Yüzünün kötü olduğu günlerde özellikle ben onu çağırdım yanıma ve biz 2. dönemi tamamladık.

Cenk gerçekten bir süre temiz kalmayı başardı. Final sınavını geçip 1. Sınıfa başlayacağı için çok mutluydu. Yazı rahat geçirecekti. Yeni bir kız arkadaşı vardı ve eskisi gibi sorunlar yaşamıyordu. Evdeki durumlar aynı olsa da o bununla bir şekilde başa çıkabiliyordu. Yaz tatili süresince sesi hep iyiydi Cenk’in. Ama ne yazık ki bu durum çok uzun sürmedi. 1. sınıfta binalarımız ayrıldığı için onu eskisi kadar iyi takip edemiyordum ama sesinden anlıyordum ki Cenk iyi değil. Evdeki ilgisizlik, sevgisizlik canını yakıyor ve her kavgadan sonra rahatlayacak bir şeyler arıyordu.

Çevresi de onu rahat bırakmadığı için yine o malum kürkçü dükkanına dönmüştü. Zamanla telefonlarının arası açılmaya başlamıştı. Ben onu aradğımda da nadiren cevap veriyordu. Bir süre sonra telefon numarasını değiştirdi ve ona ulaşamaz oldum. Sadece okulun bahçesinde karşılaşıyorduk ama benden kaçmayı tercih ediyordu. Ben de okuldan ayrılınca tamamen koptuk.

Seneler sonra yolda karşılaştık Cenkle. Askerden yeni dönmüştü. Gözlerinin içine bakarak “Nasılsın?” diye sordum. Gözlerini yere indirdi ve “Herşey aynı hocam.” dedi. Bir kaç uyuşturucuyu bırakmaya çalışmış, hatta bir keresinde 8 ay temiz kalmayı başarmış ama sonra yeniden başlamıştı esrar kullanmaya. Artık evde bile rahatça içtiğini, kimsenin bir şey demediğini , giderek daha sinirli, agresif bir insan olduğunu, çevresindeki herkesle sorun yaşadığını, kimselere güvenmediğini, herkesten ve herşeyden süphelendiğini bana ayak üstü anlatıverdi o gün.

Ona ,esrar kullandığını öğrendiğim ilk gün sorduğum soruyu tekrar sordum:

 “Ne yapmayı düşünüyorsun, Cenk ?”.

Ancak bu sefer aldığım cevap çok daha üzücü ve düşündürücüydü:

“Ne yapabilirim ki? Elimden bir şey gelmez artık.”

Ne zaman isterse yardıma hazır olduğumu söyledim. Meğer o da hiç silmemiş numaramı ama utandığı için aramamış beni. O görüşmeden sonra da bir daha hiç  aramadı Cenk beni.

Umarım iyidir.

Umarım uyuşturucuyu bırakmış ve ‘temiz’ bir hayat kurmuştur kendisine.

Umarım bütün Cenkler, Aliler, Ayşeler, Melisalar, Berkeler, Ceydalar ... hepsi bir gün ‘temiz’ bir hayatı seçer ve yaşamın gerçek güzelliklerini görmeye başlarlar.

Cenk ne yazık ki uyuşturucu kullanan tek öğrencim olmadı. Üniversitede çalışırken daha bir çok uyuşturucu (esrar, hap vb.) kullanan öğrencim oldu. Eminim bildiklerim bilmediklerimden  daha fazlaydı.

O dönem bu konuya olan hassasiyetim Zafer Ercan ile tanışmamı sağladı ve psikoloji masterımı tamamladıktan sonra Bağımlılık ve Tedavisi üzerine eğitim aldım. Tek amacım etrafımdaki gencecik çocuklara bir el uzatabilmekti.

Hayalim bir gün bu seminerlerin, eğitimlerin hiç birine ihtiyaç olmadığı TEMİZ bir dünya.

Kimsenin zehirlenmediği, uyuşturucu almak için kirli işlerin yapılmadığı, bedebnlerin satılmadığı, duvar diplerinde çürümediği, ailelerin dağılmadığı , ocakların sönmediği bir dünya.

Kim bilir belki bir gün ....
 
 

 

 

 

 

 


11 yorum:

  1. bn de bırakmaya karar verdim de çok zor içmdiğim günlerde bana alıştıran arkadaşlar geliyorlar aklıma acaba onlar nasıl idare ediyorlar bide işin kötü tarafı sen ölsen sevinen çok olur o yüzden Allah unuttursun herkese bunu içince eskiden daha iyisin şimdi içince pişman oluyorum değermi rezil olmaya

    YanıtlaSil
  2. Hiç değer mi bu hayatı kaçırmaya? Bu hayatın bize getirdiği güzellikleri kaçırmaya? Peki, hiç değer mi hiç bitmeyen bu acı girdabın içinde yaşamaya? Neden daha iyi olmayasın? Daha güzel yaşamayasın?

    YanıtlaSil
  3. Canım çok güzel yazmışsın.Yardım etmen ne kadar güzel ne kadar önemli.Umarım bırakmıştır.İnsanın her hangi bişeye bağımlı olması çok aciz bir durum.Ne olursa olsun sigara bile öyle :/ ve insanlar bunu bilerek yapıyor bile bile sigaraya başlayan arkadaşlarım var :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada yazım hakkında söylediklerin için teşekkür ederim :)

      Sil
  4. Ne yazık ki insana en büyük zararı kendisi veriyor bir başkası değil. Bu zamanda sigaranın tüm zararları en ince detaylarına kadar açıklanmışken hala isteyerek bilerek sigaraya başlaması için insanın gerçekten kendisini sevmiyor olması gerekir diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  5. Bir öğretmen bazen bir arkadaş bazen dost, bazense ebeveyn olmaya çalışır değil mi Rayka'cım..Can sıkıcı tabi ve gençlerin ne derece bunlardan uzak kalmalarına yönelik çabalar mevcut,,kimbilir...Kimbilir birileri ne kadar gülüyor bizim hüzünlerimize,,,Teşekkürler paylaşımın için.Tüm gençlik tüm bağımlılıklardan uzakta olsun dilerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle Gizem. Bir öğretmen yeri gelir herşey olur. Çaba çok ancak öyle bir düzen ki ...

      Sil
  6. Gözlerim dolarak okudum, üzüldüm ...
    İnsanların kolay kaçışı seçmeleridir Esrar..... vb. maddeler. Zaten bu illeti satıcılar düştüğünüz anı kollamaya çalışır.İlkinden birşey olmaz, al bitane rahatlarsın... kurdukları cümlelerin başında yer alıyor ve ne yazık ki bunlara kanıyor geçler.
    Hayat herkese eşit davranmıyor ama kaçışı bu olmamalı bence.Ne güzel bir konuyu paylaştın bizlerle Teşekkürler Rayka :) Dilerim ki hiçbir insanımız bulaşmaz bu illete...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En acısı da ilk gelen satıcı değil insanın en en yakınındaki oluyor. Arkadaşı, eşi dostu oluyor ilk uzatan zehiri, sokaktaki satıcı değil!! O yüzden çevre çok önemli.
      Allah hiç birimizi yanıltmasın.

      Sil
  7. Cok etkilendim, okurken cok kızdım, üzüldüm. Ebeveynlerin bu denli cocuklarını hiçe saymalarına tahammülüm yok. Farkındalık bu noktada sart. Ama çoçukların ilk öğretmenleri ve idolleri anne ve babalarıdır. Maalesef anne ve babayı seçme şansı yok bir çoçugun. dilerim güzele iyiye yönelebilecekleri vesileler olur hayatlarında
    Sevgiler raykacım.

    YanıtlaSil
  8. Çok kesin bir gerçek var ki çocuklar anne babalarının aynaları, ne görürlerse aynısını yapıyorlar. O yüzden elimizden gelenin en iyisinden de iyisini yapmalıyız diye düşünüyorum. Söylediğimiz her bir kelime bile onlar için çok önemli. Umarım çocuklarımıza güzel ve temiz bir gelecek hazırlayabiliriz.
    Sevgiler

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı okumak benim için büyük keyif. Her zaman beklerim :))