Bu seferki yazım her zamankinden çok farklı. Aşağıdaki üzücü hikayede sadece isimleri değiştirdim.Ne yazık ki yaşadıklarımız gerçek. Bundan çok daha acı, çok daha iç parçalayıcı hikayeler her gün yaşanmakta ve yaşanmaya da devam edecek. Amacım bu kadar burnumuzun dibinde olan biten şeylere seyrici kalmamamız ve nasılsa bana olmaz mantğından bir adım da olsa uzaklaşmamız gerektiğini kendim dahi herkese tekrar hatırlatmak.
O da (Cenk diyelim – ki bugüne kadar hiç Cenk adında bir öğrencim
olmadı) sınıftaki 22 heyecanlı öğrenciden biriydi. Nasıl olmasındı ki?
O gün okulun ilk günüydü. Üniversite hayatının ilk günü. Hazırlık
sınıfı da olsa artık lise öğrencisi değildi. Üniversiteli olmak demek özgür
olmak demekti.O da diğerleri gibi bir yandan korkuyor bir yandan da merak
ediyordu bu yeni hayatı. İlk günkü tanışma sohbetimiz sırasında Cenk ile ilgili
ilk izlenimim oldukça saygılı ve biraz da sessiz, çekingen biri olduğuydu.Bir
de eklemeden geçemeyeceğim bir şey var ki o da sınıfın yarısı gibi o da sigara
içiyordu. Evet, ilk gün sorduğum sorulardan biri de öğrencilerimin sigara içip
içmedikleriydi. Onların durumlarını öğrendikten sonra da bu konudaki
hassasiyetimi belirtiyor ve asla sigara içmek için benden izin almaya gelmemelerini
söylüyordum.
O seneki sınıfım çok
özeldi.Onlarla kurduğum iyi ilişkiler sayesinde öğrencilerim benimle bir çok
şeylerini paylaşır olmuşlardı. Cenk’de sık sık kız arkadaşıyla (Eda diyelim)
yaşadığı kıskançlık problemlerini anlatıyor ve yok yere çıkan bu kavgalardan
dolayı çok üzüldüğünden, bu huyunu hiç sevmemesine rağmen kendine engel
olamadığından dert yanıyordu.
Zamanla Cenk’in dersleren koptuğunu, nadiren de olsa derslere
geldiğinde ders süresince uyukladığını, donuk bakışlarını ve dalgın hallerini
fark etmemek mümkün değildi. O sakin çocuk şimdi etrafına karşı agresifleşmiş
ve insanlardan kaçar olmuştu. Neler olduğunu bir kaç kez sorduğumda ise sadece
yere bakmakla yetinmişti.
Bir gün ders arasında iki yan sınıfta okuyan kız arkadaşı Eda’yı
yakaldım ve olan biteni öğrendim. Cenk esrar kullanıyordu. Yaklaşık 5 ay önce
arkadaşlarının ısrarı üzerine başlamıştı.
‘Ottur, günahı yoktur.’ ya da ‘İstediğim zaman bırakabilirim.’ gibi her
yeni başlayanın kendini kandırmak için söylediği bu yalanlara kendisi de
inanmış ve durum her geçen gün daha kötü bir hal almıştı.Zaman içerisinde tüm
arkadaş çevresi değişmiş, ders notları düşüşe geçmişti. Pek tabi Eda ile
yaşadığı sorunlar da sebepsiz değildi. Giderek ona olan ilgisi azalmış ama bir
yandan da esrarın yan etkilerinden biri olan paranoid düşünceler ortaya
çıkmıştı. Haklı haksız sürekli bağırıp çağırıyor ve her şeyden şüphe duyuyordu.
Eda defalarca Cenkle konuşmaya çalışmış fakat hiç bir sonuç alamamıştı ve
korktuğu için de kimseye bu durumu anlatamıyordu. O gün onunla karşılaşmasaydım
benim de olan bitenden haberim olmayacaktı.
Peki ya şimdi ne olacaktı? Ben ne yapacaktım? Ya da ne yapabilirdim
ki? O dönem psikoloji masterım devam etmesine rağmen uyuşturucu ile ilgili
henüz bir eğitim almamıştım ve tam olarak ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum.
Sonunda öğretmenlik tecrübemi kullanarak
onunla konuşmaya karar verdim.
Cenk’i yargılamadan, azarlamadan, öğüt verme çabasına girmeden
sadece dinledim. Sözünü hiç kesmeden, gözlerimi hiç kaçırmadan sadece onu
dinledim.
Dinledikçe şaşırdım.
Dinledikçe üzüldüm.
Dinledikçe kızdım.Dinledikçe korktum.
Kısacası 20 yaşındaki o gün Cenk’i dinlerken insana dair bir çok duyguyu
yaşadım.
Cenk neredeyse 20 senedir esrar için bir baba ile bunu evliliklerinin
ilk gününden beri görmezden gelmeyi tercih etmiş bir annenin ilk çocuğuydu.
Baba neredeyse hiç evde değil, gündüz işte gece kahvede. Evde olduğunda ise hiç
konuşmuyor. Ailede iletişim nerdeyse hiç kalmamış. Tek iletişim yolu haftada
bir mutlaka patlaka veren ve küfürlerin havada uçuştuğu kavgalar.
Tüm umutlar Cenk’e bağlanmış ama onunla yakından ilgilenen yok.
Erkek adam ona karışılmaz, soru sorulmaz, nasılsa başının çaresine bakar gibi
düşüncelerle kendine haline bırakılmış. Kiminle görüşür, ne yapar, ne yer, ne
içer, nereye gider hiç sorulmamış.
Bir de Cenk’in kız kardeşi var, Dilek diyelim ona da. O 16 yaşında
bir genç kız fakat evdeki bu
gerginlikten o da fazlasıyla nasbini almış saçlarını kopartıyor. Evet, yanlış
okumadınız. Dilek ensesinden başlayarak neredeyse kafasının yarısına gelecek
kadar saçlarını kopartıyor ve bunun için evde alınan tek önlem ise ona bir
postiş almak oluyor. ‘Kızımız neden saçlarını yoluyor?’ ya da ‘Anne-baba olarak
ne yapabiliriz?’diye hiç düşünülmemiş. Postiş alınmış ve konu kapanmış. Aynı esrar
gibi o da görmezlikten gelinmiş.
Beni en çok üzen hatta sarsan bu ilgisizlik, bu umursamazlık oldu.
Bu mudur anne-babalık? Bu mudur evlat
sevgisi? Bu mudur aile olmak? Sadece doğurmak ve maddi ihtiyaçları karşılamak
mıdır ebeveynlik? Nerede ilgi, alaka, şefkat, sevgi, aile birliği, ailevi değerler....
? O gün bunları dinlerken daha cevabını bulamadığım belki de asla bulamayacağım
bir sürü soru sordum kendime.
Cenk’e “Ne yapmayı
düşünüyorsun bu konuyla ilgili?” diye sorduğumda ise ne yazık ki “Hocam ,bilmiyorum ” cevabını aldım. Akılına
hiç esrarı bırakmak gelmiyordu. Sadece sevgisizlik ve ilgizilik içinde yoğrulup
gidiyordu. Peki ben ne yapmalıydım? Nasıl yardımcı olacaktım bu gencecik
çocuğa?
Ailesiyle görüşsem pek bir şeyin değişmeyeceği ortadaydı. Okul
yönetimiyle paylaşsam Cenk’in eğitim hayatı tehlikeye girebilirdi. Ben de şöyle
bir karar aldım ve o günden sonra ders
dışında Cenk’in öğretmeni değil arkadaşı oldum. 13 yıllık öğretmenlik hayatımda
telefon numaramı verdiğim nadir öğrencilerden biri oldu Cenk. Her daraldığında,
eli her esrara uzandığında beni arayacaktı Cenk. Okulda da sıkıldığında çekinmeden
yanıma gelmesini sağladım. Yüzünün kötü olduğu günlerde özellikle ben onu
çağırdım yanıma ve biz 2. dönemi tamamladık.
Cenk gerçekten bir süre temiz kalmayı başardı. Final sınavını geçip
1. Sınıfa başlayacağı için çok mutluydu. Yazı rahat geçirecekti. Yeni bir kız
arkadaşı vardı ve eskisi gibi sorunlar yaşamıyordu. Evdeki durumlar aynı olsa
da o bununla bir şekilde başa çıkabiliyordu. Yaz tatili süresince sesi hep
iyiydi Cenk’in. Ama ne yazık ki bu durum çok uzun sürmedi. 1. sınıfta binalarımız
ayrıldığı için onu eskisi kadar iyi takip edemiyordum ama sesinden anlıyordum
ki Cenk iyi değil. Evdeki ilgisizlik, sevgisizlik canını yakıyor ve her
kavgadan sonra rahatlayacak bir şeyler arıyordu.
Çevresi de onu rahat bırakmadığı için yine o malum kürkçü dükkanına
dönmüştü. Zamanla telefonlarının arası açılmaya başlamıştı. Ben onu aradğımda
da nadiren cevap veriyordu. Bir süre sonra telefon numarasını değiştirdi ve ona
ulaşamaz oldum. Sadece okulun bahçesinde karşılaşıyorduk ama benden kaçmayı
tercih ediyordu. Ben de okuldan ayrılınca tamamen koptuk.
Seneler sonra yolda karşılaştık Cenkle. Askerden yeni dönmüştü.
Gözlerinin içine bakarak “Nasılsın?” diye sordum. Gözlerini yere indirdi ve “Herşey
aynı hocam.” dedi. Bir kaç uyuşturucuyu bırakmaya çalışmış, hatta bir keresinde
8 ay temiz kalmayı başarmış ama sonra yeniden başlamıştı esrar kullanmaya. Artık
evde bile rahatça içtiğini, kimsenin bir şey demediğini , giderek daha sinirli,
agresif bir insan olduğunu, çevresindeki herkesle sorun yaşadığını, kimselere
güvenmediğini, herkesten ve herşeyden süphelendiğini bana ayak üstü anlatıverdi
o gün.
Ona ,esrar kullandığını öğrendiğim ilk gün sorduğum soruyu tekrar sordum:
“Ne yapmayı düşünüyorsun,
Cenk ?”.
Ancak bu sefer aldığım cevap çok daha üzücü ve düşündürücüydü:
“Ne yapabilirim ki? Elimden bir şey gelmez artık.”
Ne zaman isterse yardıma hazır olduğumu söyledim. Meğer o da hiç
silmemiş numaramı ama utandığı için aramamış beni. O görüşmeden sonra da bir
daha hiç aramadı Cenk beni.
Umarım iyidir.
Umarım uyuşturucuyu bırakmış ve ‘temiz’ bir hayat kurmuştur
kendisine.
Umarım bütün Cenkler, Aliler, Ayşeler, Melisalar, Berkeler,
Ceydalar ... hepsi bir gün ‘temiz’ bir hayatı seçer ve yaşamın gerçek
güzelliklerini görmeye başlarlar.
Cenk ne yazık ki uyuşturucu kullanan tek öğrencim olmadı. Üniversitede
çalışırken daha bir çok uyuşturucu (esrar, hap vb.) kullanan öğrencim oldu. Eminim
bildiklerim bilmediklerimden daha fazlaydı.
O dönem bu konuya olan hassasiyetim Zafer Ercan ile tanışmamı
sağladı ve psikoloji masterımı tamamladıktan sonra Bağımlılık ve Tedavisi
üzerine eğitim aldım. Tek amacım etrafımdaki gencecik çocuklara bir el
uzatabilmekti.
Hayalim bir gün bu seminerlerin, eğitimlerin hiç birine ihtiyaç
olmadığı TEMİZ bir dünya.
Kimsenin zehirlenmediği, uyuşturucu almak için kirli işlerin
yapılmadığı, bedebnlerin satılmadığı, duvar diplerinde çürümediği, ailelerin
dağılmadığı , ocakların sönmediği bir dünya.
Kim bilir belki bir gün ....
bn de bırakmaya karar verdim de çok zor içmdiğim günlerde bana alıştıran arkadaşlar geliyorlar aklıma acaba onlar nasıl idare ediyorlar bide işin kötü tarafı sen ölsen sevinen çok olur o yüzden Allah unuttursun herkese bunu içince eskiden daha iyisin şimdi içince pişman oluyorum değermi rezil olmaya
YanıtlaSilHiç değer mi bu hayatı kaçırmaya? Bu hayatın bize getirdiği güzellikleri kaçırmaya? Peki, hiç değer mi hiç bitmeyen bu acı girdabın içinde yaşamaya? Neden daha iyi olmayasın? Daha güzel yaşamayasın?
YanıtlaSilCanım çok güzel yazmışsın.Yardım etmen ne kadar güzel ne kadar önemli.Umarım bırakmıştır.İnsanın her hangi bişeye bağımlı olması çok aciz bir durum.Ne olursa olsun sigara bile öyle :/ ve insanlar bunu bilerek yapıyor bile bile sigaraya başlayan arkadaşlarım var :/
YanıtlaSilBu arada yazım hakkında söylediklerin için teşekkür ederim :)
SilNe yazık ki insana en büyük zararı kendisi veriyor bir başkası değil. Bu zamanda sigaranın tüm zararları en ince detaylarına kadar açıklanmışken hala isteyerek bilerek sigaraya başlaması için insanın gerçekten kendisini sevmiyor olması gerekir diye düşünüyorum.
YanıtlaSilBir öğretmen bazen bir arkadaş bazen dost, bazense ebeveyn olmaya çalışır değil mi Rayka'cım..Can sıkıcı tabi ve gençlerin ne derece bunlardan uzak kalmalarına yönelik çabalar mevcut,,kimbilir...Kimbilir birileri ne kadar gülüyor bizim hüzünlerimize,,,Teşekkürler paylaşımın için.Tüm gençlik tüm bağımlılıklardan uzakta olsun dilerim
YanıtlaSilAynen öyle Gizem. Bir öğretmen yeri gelir herşey olur. Çaba çok ancak öyle bir düzen ki ...
SilGözlerim dolarak okudum, üzüldüm ...
YanıtlaSilİnsanların kolay kaçışı seçmeleridir Esrar..... vb. maddeler. Zaten bu illeti satıcılar düştüğünüz anı kollamaya çalışır.İlkinden birşey olmaz, al bitane rahatlarsın... kurdukları cümlelerin başında yer alıyor ve ne yazık ki bunlara kanıyor geçler.
Hayat herkese eşit davranmıyor ama kaçışı bu olmamalı bence.Ne güzel bir konuyu paylaştın bizlerle Teşekkürler Rayka :) Dilerim ki hiçbir insanımız bulaşmaz bu illete...
En acısı da ilk gelen satıcı değil insanın en en yakınındaki oluyor. Arkadaşı, eşi dostu oluyor ilk uzatan zehiri, sokaktaki satıcı değil!! O yüzden çevre çok önemli.
SilAllah hiç birimizi yanıltmasın.
Cok etkilendim, okurken cok kızdım, üzüldüm. Ebeveynlerin bu denli cocuklarını hiçe saymalarına tahammülüm yok. Farkındalık bu noktada sart. Ama çoçukların ilk öğretmenleri ve idolleri anne ve babalarıdır. Maalesef anne ve babayı seçme şansı yok bir çoçugun. dilerim güzele iyiye yönelebilecekleri vesileler olur hayatlarında
YanıtlaSilSevgiler raykacım.
Çok kesin bir gerçek var ki çocuklar anne babalarının aynaları, ne görürlerse aynısını yapıyorlar. O yüzden elimizden gelenin en iyisinden de iyisini yapmalıyız diye düşünüyorum. Söylediğimiz her bir kelime bile onlar için çok önemli. Umarım çocuklarımıza güzel ve temiz bir gelecek hazırlayabiliriz.
YanıtlaSilSevgiler