34 yaşındayım. Bu
ülkede doğdum, bu ülkede yaşıyorum ve bu ülkede yaşamaya devam edeceğim. Zaman
zaman ‘yeter artık gideceğim buradan’ desem de aslında biliyorum ki burada
mutluyum ben. Bir yere de kalıp kolay kolay gidemem. Her vatandaş gibi benim de
memnun olduğum kadar son zamanlarda gittikçe artan mutsuzluklarım,
umutsuzluklarım vardı bu ülkeye dair. Ama ne yapacaktık ki, değil mi?
Arkadaşlar arasında yapılan birkaç kısa sohbet, Facebook’a, Twitter’a
yazdığımız bir iki cümle ve sonra hepsi unutulup gidiyordu ta ki yerine
hoşumuza gitmeyen yeni bir tatsız haber gelene kadar ama değişen bir şey hiç
olmuyorDU.
Gazete okumayan, TV
seyretmek denince bunu dizi seyretmek olan algılayan, gerek korkudan gerek de
bilgisizlikten dolayı gittikçe apolitikleşen , ‘ama ben tek başıma ne
yapabilirim ki zaten?’ , ‘şu an keyfim yerinde (cüzdanım doluyor anlamına
geliyor bu) beni rahatsız etmiyor’ ama en çokta ‘TÜRKİYE’Yİ BEN Mİ KURTACAĞIM?’
diyen bir toplum haline gelmişTİK.
Benim kuşağım devrimi,
yürüyüşü, pankart açmayı anne babalarından dinledikleri korku dolu hikâyeler
kadar bilirDİ. Meraklısı olanlar da seyrettikleri sayılı belgesellerden
ve okudukları kitaplardan öğrenmişTİ tek yürek, tek ses olup birlikte
yürümenin ne olduğunu. Ötesini pek BİLMEZDİK biz. O insanları meydanlara
ne taşıdı, ne oldu da yüz binler kenetlenip kendilerini meydanlarda buldular ve
istediklerini almak için sonuna kadar direndiler?
Üç gündür bunu yeniden
öğreniyoruz. Bu ülkede tarih yazılıyor. Eskiden bir olay olduğunda birkaç
saatliğine bir araya gelip, bir iki slogan atıp sonradan korkup vazgeçerler
sanılan bir toplum olmadığımızı görüyoruz hep birlikte. TV’de seyredebildiğimiz
kadar görüyoruz ki herkes kenetlenmiş, birbirine destek oluyor. Sadece
haklarını aramak için bir araya gelmiş masum insanların Gezi Park’ında oturmalarıyla
başlayan eylemler toplumsal bir direnişe dönüştü.
Bugün bu toplumsal
direnişin altıncı günündeyiz. Art niyetli (marjinal) kişilerin/grupların
olaylara karışması nedeniyle bir sürü insan yaralandı, polis tarafından sert
müdahalelere maruz kaldı, çevredeki araçlar, binalar hasar gördü…
Maddi ve manevi
hasarın boyutlarını şimdilik kestirmemiz pek mümkün değil gibi. Ama insanlar
hiç vazgeçmedi, geçmiyorlar.
Dünya yıkılsa bir
araya gelmeyecek, hayatlarında bugüne kadar hiç birbirini görmemiş, tanımamış,
her sınıftan, her kesimden ve de yaş gurubundan on binlerce insan birlik olmuş
sadece yürümeye çalışıyor ve hepimize de bir yandan insanlık ders veriyorlar.
Uğradıkları şiddete, zulme rağmen hiç yılmıyorlar ve etraftaki tüm halk, iş
yerleri ellerinden gelen desteği veriyor onlara. Ülkemin her bir yanından
destek yağıyor, dünyanın bir yanından mesajlar geliyor, gururlanıyorum.
Gözlerim doluyor. HELAL OLSUN diyorum bu direnişi başlatan koca yürekli
insanlara ve de binlerce kez TEŞEKKÜR EDİYORUM bize yeniden umut
verdikleri için.
Cuma gecesi sabaha
karşı 03.00’te sokakta insanlar kornalar eşliğinde yürüyordu ama en çok beni
duygulandırdı biliyor musunuz? Birlikte yürüdüğümüz bir anne oğul
vardı.Ayrılırken ‘güzel başlangıçlara’diyerek vedalaştık. Anladım ki
sadece benim değil herkesin içindeki umutlar yeşerdi.
Bu sabah uyandığımda
ilk duyduğum ses bir kuşun cıvıltısıydı. İyiye işaret saydım onu.Şimdi de deli
gibi yağmur yağıyor dışarıda, ilk oradakiler geldi aklıma 'eyvah dedim ne
yapıyorlar acaba şu anda?' ama bir yandan onu da ülkeme yağan bereket saydım.
Tüm kötülükleri, acıları, üzüntüleri, haksızlıkları, gözyaşlarını silsin bu
yağmur ve ardından açan güneşle birlikte biz de artık GÜZEL BAŞLANGIÇLAR
yapalım.
Duman -
Eyvallah - Taksim Gezi Parkı Protestocuları İçin Destek Şarkısı
http://www.youtube.com/watch?v=1aPf-N-eJSQ