Hayatta benim için değişmeyecek en önemli, en sağlam sevgilerden biri ne diye soracak olursanız cevabım kuşkusuz kardeş sevgisi olur. Eşimin, ailemin,dostlarımın, yerleri kalbimde tabi ki apayrı. Bundan kimsenin şüphesi olmasın lütfen J.
Yazarken bile gözlerimi dolduran bu duyguyu neresinden başlayıp nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama bugün kardeşimi yazmak geldi içimden. Tam da bu satırları yazarken Ayşe Arman’ın Yıldız Kenter’le yaptığı röportaj gözüme ilişti ve boğazım düğümlendi. Ben hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığına inananlardanım. O yüzden aldım kalemi kâğıdı elime ve başladım yazmaya. (Evet, ilk önce kâğıda yazıyorum, sonra bloga aktarıyorum ve evet haklısınız eski modelim ben. Öğretmenlikten kalma bir huy. Yapacak bir şey yok J)
“Bir elmanın iki yarısı” sözü sevgililer için değil de kardeşler için kullanılmalı diye düşünüyorum. Neden mi? Sizi gerçek anlamda doğduğunuz andan beri tanıyan, her halinizi bilen ve her ne olursa olsun, kavga da etseniz, birbirinize küsüp senelerce görüşmeseniz de sizi seven ve daima sevmeye devam edecek olan tek kişi kardeşinizdir. Hele bir de bu yazının konusu olan “kız” kardeş olma diye bir kavram var ki o bambaşka bir şeydir. Ne olduğunu anlayabilmek, hissedebilmek için ancak yaşamak gerekir.
Ne şanslıyım ki kız kardeşimin doğup onu ilk kucağıma aldığım anı çok net hatırlıyorum. 4 yaşında olmama rağmen annemin sancıları tuttuğu için babamı aramış ve ona çabucak eve gelmesini söylemiştim. Beyaz bir Opel’imiz vardı. Onunla son sürat köprüden geçmiş, annemi hastaneye bıraktıktan sonra babam beni babaannemin evine götürmüştü. Kardeşimin doğduğu haberi gelince halamla birlikte tekrar hastaneye, annemin yanına gitmiştim. Hastanede annemi yatakta gördüğüm için hasta zannedip merdivenlere oturup ağladığımı çok iyi hatırlıyorum. Ama en çok kardeşimi kucağıma aldığım o an zihnimde yer etmiştir. Kardeşimi kucağıma alır almaz ağlamaya başlamıştı ve ben pek üzülmüştüm o çocuk halimle. Nereden bilecektim ki o gün kucağımda ağlayan bebeğin hayatımı tamamıyla değiştireceğini?