30 Ağustos 2012 Perşembe

KIZ KARDEŞİM

Hayatta benim için değişmeyecek en önemli, en sağlam sevgilerden biri ne diye soracak olursanız cevabım kuşkusuz kardeş sevgisi olur. Eşimin, ailemin,dostlarımın, yerleri kalbimde tabi ki apayrı. Bundan kimsenin şüphesi olmasın lütfen J.
Yazarken bile gözlerimi dolduran bu duyguyu neresinden başlayıp nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama bugün kardeşimi yazmak geldi içimden. Tam da bu satırları yazarken Ayşe Arman’ın Yıldız Kenter’le yaptığı röportaj gözüme ilişti ve boğazım düğümlendi. Ben hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığına inananlardanım. O yüzden aldım kalemi kâğıdı elime ve başladım yazmaya. (Evet, ilk önce kâğıda yazıyorum, sonra bloga aktarıyorum ve evet haklısınız eski modelim ben. Öğretmenlikten kalma bir huy. Yapacak bir şey yok J)
“Bir elmanın iki yarısı” sözü sevgililer için değil de kardeşler için kullanılmalı diye düşünüyorum. Neden mi? Sizi gerçek anlamda doğduğunuz andan beri tanıyan, her halinizi bilen ve her ne olursa olsun, kavga da etseniz, birbirinize küsüp senelerce görüşmeseniz de sizi seven ve daima sevmeye devam edecek olan tek kişi kardeşinizdir. Hele bir de bu yazının konusu olan “kız” kardeş olma diye bir kavram var ki o bambaşka bir şeydir. Ne olduğunu anlayabilmek, hissedebilmek için ancak yaşamak gerekir.
Ne şanslıyım ki kız kardeşimin doğup onu ilk kucağıma aldığım anı çok net hatırlıyorum. 4 yaşında olmama rağmen annemin sancıları tuttuğu için babamı aramış ve ona çabucak eve gelmesini söylemiştim. Beyaz bir Opel’imiz vardı. Onunla son sürat köprüden geçmiş, annemi hastaneye bıraktıktan sonra babam beni babaannemin evine götürmüştü. Kardeşimin doğduğu haberi gelince halamla birlikte tekrar hastaneye, annemin yanına gitmiştim. Hastanede annemi yatakta gördüğüm için hasta zannedip merdivenlere oturup ağladığımı çok iyi hatırlıyorum. Ama en çok kardeşimi kucağıma aldığım o an zihnimde yer etmiştir. Kardeşimi kucağıma alır almaz ağlamaya başlamıştı ve ben pek üzülmüştüm o çocuk halimle. Nereden bilecektim ki o gün kucağımda ağlayan bebeğin hayatımı tamamıyla değiştireceğini?

25 Ağustos 2012 Cumartesi

MERHABA

Bu sabah güneşin doğuşuyla uyandım. 


Daha doğrusu beni bu sabah uyandıran şey, güneşin ilk  ışıkları oldu. Tekrar uykuya dalmadan önce şöyle bir dışarıya baktım ve doğanın uyanışını izleyip, börtü böceğin sanki komut verilmişcesine aynı anda  ötmeye başlamalarını dinledim. Başlayan yeni güne, yeni bir hayata "merhaba" der gibiydiler. Bunları düşünürken  bu yazının giriş kısmını oluşturmaya başlamıştım bile.

Evet, bu  geç kalmış bir "hoşgeldiniz" yazısı.  Benim için yepyeni bir başlangıç olan blogumda yazdıklarımı okuyan, yorum yapan ve beni takip eden herkese merhaba :))

Ben kitaplara, okumaya tutkun , yazı yazarak kendini ifade etmesini seven biriyim. Çantamdan kitaplarım (bazen bir, bazen iki) , içi rengarek kalemlerle dolu kalem kutum ve defterim hiç eksik olmaz.Okuduklarımdan, duyduklarımdan beslenirim. Bu arada aklımdan sürekli, hiç durmadan birşeyler geçer durur. Ben de iki arada bir derede birşeyler yazar, not alırım ve bundan hiç mi hiç sıkılmam.

Hal böyle olunca da bir blog açıp aklımdakileri kaleme dökmeye karar verdim ki bunun da hikayesini zaten ERTELE-ME başlıklı yazımda anlattım. Amacım bu blogda sizlerle, bazen kendi yaşadıklarımı, duygularımı , düşüncelerimi paylaşmak; bazen çevremde olup bitenleri anlatmak; bazen de sizlerle karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak.Yani hayata dair yaşadığımız ne varsa o.  Belki aklımıza takılanlan şeylere birlikte çözüm üretir, sorularımıza birlikte cevaplar buluruz. Ama öyle ders vermek, yol göstermek gibi amaçlarım yok. Kimseyi yargılamaya, şunu yapın, bunu yapmayın gibi öğütler vermeye de hiç niyetim yok. 

İstediğim, gönlümden geçen mümkün olduğunca sık yazıp aktif bir blog yaratmak ve sizlerle iletişim halinde olmak.  

Umarım bunu gerçekleştirebiliriz.

Tekrardan "Hoşgeldiniz".

19 Ağustos 2012 Pazar

ERTELE-ME!!!

                Bu yazım belki ilk "hoş geldiniz" yazısı için çok iç açıcı ve de çok ideal bir yazı olmayabilir ama bu blogun kişisel tarihi açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm için yazıyorum.
                Tatlı bir tembellik olarak başlayan erteleme huyumun son zamanlarda almış olduğu hali ben tatsızlaşmış,ruhsuzlaşmış ve son demlerini yaşayan ilişkiye benzetiyorum. Her ilişkide olduğu gibi, ilk başlarda tatlı tatlı başlayan sevdanın ufaktan aşk ve nefret ilişkisine dönmeye başladığını hissediyorum. Gerçi onun tarafında olup bitenleri bilemiyorum ancak durumdan anladığım kadarıyla o halinden pek memnun. Anlıyorum ki beni bırakmaya hiç mi hiç niyeti yok. Hatta her geçen gün biraz daha bağlandığını bana yaptırmadıklarındananlıyorum. Fakat ben artık bu halimden fazlasıyla sıkıldığımı söyleyebilirim. Neden mi? Bu blogla başlayabiliriz söze. Nerdeyse 6 ay oldu açalı. Evet, 6 ay. Teknolojiden hiç anlamama, hatta açık konuşayım hoşlanmama rağmen kaç gece başında oturdum ve her şeyini kurcalayarak kendim yaptım. (TRENDSUM teşekkürler :))
              E hadi o kadar uğraştın, peki devamı? İşte orada takılıp kaldım. Ha bugün, ha yarın dedim. Dur şu düğün bitsin onu yazarım dedim, yok balayına gidip gelelim onu yazarım dedim, o da olmadıdur yaz gelsin dedim... Daha dedim de dedim. Anlayacağınız bu erteleme huyu başıma bela.
           Bu sadece blog için değil, ne yazık ki birçok şey için geçerli bu erteleme halleri. Aslında çok iyi biliyorum yapacağım işin başına otursam adam gibi, layıkıyla yapacağım her şeyi ama mesele o ilk adımıatmakta. Mesela yarım bıraktığım kitapları okuyacağım, otobüse atlayıpİstanbul'un daha önce hiç görmediğim semtlerini keşfe çıkacağım, 12 senelik öğretmenliğimin emeği olan arşivimi düzenleyeceğim, özenle yazdığım defterlerimi toparlayacağım, düğün resimlerini ayıracağım, kesip kenara koyduğum yemek tariflerini deneyeceğim ve şu anda aklıma gelmeyen ama yapmak isteyeceğim daha bir sürü şey.
               Ama en önemlisi bu yazılar. Kalemi kapıp yazmak istiyorum ve en çok da bunu ertelememeyi istiyorum. Aklıma gelenleri, kafamda uçuşanları, hemen, ertelemeden, tembellik yapmadan, bilinmeyen bir zamana ötelemeden, yazmak istiyorum.
               Bu arada sağdan soldan hep duyuyorum yalnız olmadığımı, benim gibi bu durumdan muzdarip olanların olduğunu. İtiraf edeyim içim rahatlıyor birazcık. Bir yandan da merak ediyorum. Siz en çok neleri erteliyorsunuz? Ertelediğiniz için neleri yap(a)mıyorsunuz? Neleriıskalıyorsunuz hayatta?

Haydi bekiyorum cevaplarınızı.

Bu arada bir göz atın isterseniz :) Tanıdık gelecek mi bir yerlerden ???

http://vimeo.com/15182896

İYİ BAYRAMLAR :)


Herkesin Şeker Bayramı kutlu olsun. Sevdiklerinizle birlikte sağlık, neşe, huzur ve umut dolu bir bayram geçirmenizi dilerim.