11 Mart 2013 Pazartesi

BİRAND Bir Ömür, Ardına Bakmadan

Kendinize kişisel gelişim üzerine güzel bir kitap mı arıyorsunuz? Size tavsiyem hemen en yakın kitapçıya gidin ve Can Dündar'ın , Mehmet Ali Birand'ın hayatını kaleme aldığı BİRAND BİR ÖMÜR, ARDINA BAKMADAN adlı kitabını alın. Kitabı okumaya başladığınızda elinizden bırakamayacaksınız. Ben kitabı soluk almadan, neredeyse 3 günde bitirdim. (Ölümünden hemen sonra okudum ama ancak yazısını yazabildim).
Meğersem ne kadar az şey biliyormuşum ben Mehmet Ali Birand hakkında.

Kitabı ilk aldığımda okuyacaklarımın bu büyük haber ustasının hayatından ve anılarından ibaret olduğunu sanıyordum. Fakat sayfalar ilerledikçe ne kadar yanıldığımı sizlere anlatamam. Bu kitap sadece Mehmet Ali Birand'ın hayatından, yaşadığı olayların kronolojik sıralamasından veya başına gelenlerden ibaret değil. Bu kitapta çok büyük hayat dersleri var. Bu kitapta acıya çaresizliğe karşı gelmenin, sabretmenin, sebat etmenin, çok çalışmanın, insan ilişkilerinin, vaz geçmemenin ve hayata dair daha bir çok önemli şeyin ne olduğu öyle güzel anlatılmış ki etkilenmemek mümkün değil.
Bir kişisel gelişim kitabını elinize aldığınızda ilk göze çarpan şey yapmanız ya da yapmamanız gereken şeylerin listesi olur. Daha sonra bu listeki her bir madde en fazla 1 veya 2 sayfada anlatılır ve hemen bir sonraki bölüme geçilir. Kimimiz altını çizer bu satırların, kimimiz sayfanın yanlarına not alır, kimimiz kitaba kıyamaz ve başka bir yere not alır aklında kalanları. Sonra ? Sonra unutulur gider tüm o altı çizili satırlar, alınan notlar.
Oysa burda listeler, maddeler yok. Burda gerçek bir insan var. Onun yaşanmışlıkları var.
Bu usta habercinin bitmez tükenmez azmini, hayata ve işine bağlılığını okurken hem hayran kaldım kendisine hem de satır aralarında buldum ondan alınması gereken dersleri.
Ben kitabı çok karışık duygularla okudum. Bir sayfada ağlarken diğer sayfada kendimi kahkahalarla gülerken buldum. Her satırı beni farklı duygulara taşıdı.
Kitabın sonunu ne yazık ki hepimiz biliyoruz. Ancak içinde öyle güzel , öyle anlamlı şeyler var ki mutlaka alıp okumanızı öneririm bu değerli kitabı. Başucu kitaplarına bir tane daha ekleyeceğinize eminim.
Son olarak , kitabın değerli yazarı Can Dündar'a bizi Mehmet Ali Birand'ın iç dünyasıyla ve hiç bilmediğimiz yönleriyle tanıştırdığı için ona kendi adıma çok teşekkür ediyorum.
Eğer kitabı okuduysanız ya da bugünden sonra okursanız yorumlarınızı beklerim :)
Sevgiyle kalın.

4 Mart 2013 Pazartesi

SARILMAK YASAK

Kelebeğin Rüyası.. Gerçekten son zamanlarda izlediğim en güzel film diyebilirim. Konusu, görüntüleri, oyuncular hepsi birbirinden başarılı, birbirinden iyi.
Ancak beni bu filmde en çok etkileyen, kalbime en çok dokunan ne oldu biliyor musunuz? İnsanların birbirlerine dokunmalarının, öpmelerinin yasak olduğu bir dünyada yaşamaları.
Bir karı-koca düşünün, birbirlerine aşkla tutkuyla bağlılar. Onca fakirliğe, yokluğa ve çaresizliğe rağmen birbirlerinden hiç vaz geçmiyorlar ama ne yazık ki hastalık nedeniyle sarılıp öpüşmeleri yasak. Filmin bana göre en duygusal sahnesinde (gözyaşlarımın yanaklarımdan en çok süzüldüğü sahne) birbirlerine tutkuyla bakıyorlar. Biz de doğal olarak dudaklarının birleşmesini bekliyoruz ama onlar ‘öpüşmek yasak’ diyorlar ve nefeslerini tutup öyle bir öpüşüyorlar ki etkilenmemek elde değil. Adeta bir yumru oturuyor insanın boğazına ve filmin sonuna kadar da hiç gitmiyor oradan.
        Sinemadan çıktıktan sonra düşündüm. Bizim basit bir sarılma, öpüşme olarak gördüğümüz şeylerin aslında ne kadar da önemli yerleri var insan hayatında. Ve Ne kadar kıymetli bir şey insanın sevdiğine doyasıya sarılıp onu hesapsızca öpebilmesi? Sevgiyi göstermenin belki de en gerçek, en yalın ve en zahmetsiz yolu karşımızdakine sarılmak. Oysa bizler günlük yaşamın hızına yetişebilmek uğruna kaçar gibi öpüşüp yalandan sarılı veriyoruz birbirimize kapı ağızlarında. Bu kadar özel ve değerli bir şeyi sıradanlaştırıyoruz.
Okuduğum bir yazıda insanın temel ihtiyaçlarının nefes almak, yemek yemek, uyumak, cinsellik ve sarılmak olduğu yazıyordu. Fiziksel ihtiyaçlarımızdan sonraki en temel ihtiyacımız sarılmak/kucaklanmakmış ve ancak bunların hepsi bir arada olduğunda ‘gerçekten’ yaşıyormuşuz. Karşımızdakine -eşimiz, sevgilimiz, ailemiz, arkadaşlarımız ,evde beslediğimiz hayvanlar .. -  sarıldığımızda sözsüz olarak ‘seni seviyorum’ diyor ve doğal bir paylaşım içinde bulunuyormuşuz. İşin güzel tarafı bu paylaşımdan iki taraf da çok kârlı çıkıyormuş.