26 Şubat 2013 Salı

Solan Bir Çiçek

Yaklaşık 1 hafta önce çok acı bir şeye , bir insanın kendi hayatına son verişine tanık oldum. Güneşli bir öğlen vakti sahilde yürürken uzaktan gördüğüm bir karaltıyı  ve sonrasında denizde oluşan anlık  hareketlenmeyi boğazın tatlı misafirleri yunuslar sansam da gerçek o değildi.
Hiç tanımadığım, bilmediğim biri hayatına son vermişti ve ben de bunun son saniyelerine şahit olmuştum. Sonrasında hep düşündüm neden acaba? Ne olmuştu da  31 yaşında bir bankacı olduğunu internetten öğrendiğim bu gencecik insan yaşamaktan vaz geçmişti? Onu neler bu kararı almaya itmişti? Neydi içinden çıkamadığı? Nasıl bir vaz geçiştir? Nasıl bir korkudur hayattan, yaşamaktan? Ve nasıl bir cesarettir  Allah’ın bizlere verdiği canı kendi ellerine alabilmek?
Bütün bu soruların bu gencecik insanla bir birlikte sonsuzluğa uçtu. Umarım gittiği yerde ruhu huzura kavuşmuştur ve ışık içindedir .

Hiç tanımasam da , bilmesem de ailesine, sevdiklerine ve geride bıraktıklarına sabır ve baş sağlığı diliyorum.

 

 

20 Şubat 2013 Çarşamba

GENCECİK BEDENLER


Bu seferki yazım her zamankinden çok farklı. Aşağıdaki üzücü hikayede sadece isimleri değiştirdim.Ne yazık ki yaşadıklarımız gerçek. Bundan çok daha acı, çok daha iç parçalayıcı hikayeler her gün yaşanmakta ve yaşanmaya da devam edecek. Amacım bu kadar burnumuzun dibinde olan biten şeylere seyrici kalmamamız  ve nasılsa bana olmaz mantğından bir adım da olsa uzaklaşmamız gerektiğini kendim dahi herkese tekrar hatırlatmak. 
 
O da (Cenk diyelim – ki bugüne kadar hiç Cenk adında bir öğrencim olmadı) sınıftaki 22 heyecanlı öğrenciden biriydi. Nasıl olmasındı ki?

O gün okulun ilk günüydü. Üniversite hayatının ilk günü. Hazırlık sınıfı da olsa artık lise öğrencisi değildi. Üniversiteli olmak demek özgür olmak demekti.O da diğerleri gibi bir yandan korkuyor bir yandan da merak ediyordu bu yeni hayatı. İlk günkü tanışma sohbetimiz sırasında Cenk ile ilgili ilk izlenimim oldukça saygılı ve biraz da sessiz, çekingen biri olduğuydu.Bir de eklemeden geçemeyeceğim bir şey var ki o da sınıfın yarısı gibi o da sigara içiyordu. Evet, ilk gün sorduğum sorulardan biri de öğrencilerimin sigara içip içmedikleriydi. Onların durumlarını öğrendikten sonra da bu konudaki hassasiyetimi belirtiyor ve asla sigara içmek için benden izin almaya gelmemelerini söylüyordum.

 O seneki sınıfım çok özeldi.Onlarla kurduğum iyi ilişkiler sayesinde öğrencilerim benimle bir çok şeylerini paylaşır olmuşlardı. Cenk’de sık sık kız arkadaşıyla (Eda diyelim) yaşadığı kıskançlık problemlerini anlatıyor ve yok yere çıkan bu kavgalardan dolayı çok üzüldüğünden, bu huyunu hiç sevmemesine rağmen kendine engel olamadığından dert yanıyordu.

Zamanla Cenk’in dersleren koptuğunu, nadiren de olsa derslere geldiğinde ders süresince uyukladığını, donuk bakışlarını ve dalgın hallerini fark etmemek mümkün değildi. O sakin çocuk şimdi etrafına karşı agresifleşmiş ve insanlardan kaçar olmuştu. Neler olduğunu bir kaç kez sorduğumda ise sadece yere bakmakla yetinmişti.

Bir gün ders arasında iki yan sınıfta okuyan kız arkadaşı Eda’yı yakaldım ve olan biteni öğrendim. Cenk esrar kullanıyordu. Yaklaşık 5 ay önce arkadaşlarının ısrarı üzerine başlamıştı.  ‘Ottur, günahı yoktur.’ ya da ‘İstediğim zaman bırakabilirim.’ gibi her yeni başlayanın kendini kandırmak için söylediği bu yalanlara kendisi de inanmış ve durum her geçen gün daha kötü bir hal almıştı.Zaman içerisinde tüm arkadaş çevresi değişmiş, ders notları düşüşe geçmişti. Pek tabi Eda ile yaşadığı sorunlar da sebepsiz değildi. Giderek ona olan ilgisi azalmış ama bir yandan da esrarın yan etkilerinden biri olan paranoid düşünceler ortaya çıkmıştı. Haklı haksız sürekli bağırıp çağırıyor ve her şeyden şüphe duyuyordu. Eda defalarca Cenkle konuşmaya çalışmış fakat hiç bir sonuç alamamıştı ve korktuğu için de kimseye bu durumu anlatamıyordu. O gün onunla karşılaşmasaydım benim de olan bitenden haberim olmayacaktı.

Peki ya şimdi ne olacaktı? Ben ne yapacaktım? Ya da ne yapabilirdim ki? O dönem psikoloji masterım devam etmesine rağmen uyuşturucu ile ilgili henüz bir eğitim almamıştım ve tam olarak ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Sonunda öğretmenlik tecrübemi  kullanarak onunla konuşmaya karar verdim.

Cenk’i yargılamadan, azarlamadan, öğüt verme çabasına girmeden sadece dinledim. Sözünü hiç kesmeden, gözlerimi hiç kaçırmadan sadece onu dinledim.

1 Şubat 2013 Cuma

DÜN ..

Dün sanırım o günlerden biriydi. Tatsız tuzsuz, keyifsiz bir gündü. Hani olur ya gün kendinden öyle başlar ve o şekilde devam eder. Benimki de aynen öyle oldu.

Çok yakın bir arkadaşımla kahvaltı etmek üzere sözleşmiştik. Koca Bağdat Caddesi’nde 4 ayrı yere gittik ama park yeri bulamadığımızdan hiç birine giremedik. En sonunda bir yer bulduk ve arabamızı park ettik. Tam oturduk ki arabamız çekildi. Kahvaltımız başlamadan bitmiş oldu.

Oldukça soğuk bir gündü ve ben çok ince giyinmiştim. Bütün gün üşüdüm durdum. Bir ara niyetlendim hazır indirim de varken üstüme kalın bir şeyler alayım diye ama gün alışveriş günü değildi işte. Hiç bir şeyi yakıştıramadım kendime.
Aradığım kitabı girdiğim hiç bir kitapevinde bulamadım.

Kafamı epeydir kurcalayan ve bir türlü cevabını bulamadığım bir mesele var. Dün bu konu bir türlü yakamı bırakmadı ve ben cevabı bulamamanın sıkıntısıyla bütün gün debelendim durdum. Meseleyi zamana bırakayım diyorum ama dün sanki şu ‘zaman’ denen şey üstüme üstüme geliyor gibiydi. Daha gün bitmemişti ama ben pes ettim. Enerjim bitmişti işte ötesi yok.Bir an önce dün ’ün bitmesini istedim.